Müslümanlar Kâbe'yi ziyaret etme hususunda karşı konulmaz bir istek duyuyorlardı. Namazlarında ona yöneldikleri her seferinde onu hatırlıyorlardı. İslâm risaletinin bu döneminde, Hz. Peygamber (s.a.a) Allah'ın emri doğrultusunda İslâm'ın farzlarından birini yerine getirmeye karar verdi. Hac ziyaretinde bulunmaya niyet etti ve böyle bir adım için gerekli olan tüm hazırlıkları yaptı. Kureyş bu haberi alınca, Peygamberin (s.a.a) bu ziyaretini engelleme noktasında görüş birliğine vardılar. Halid b. Velid komutasında bir grup atlı görevlendirerek Peygamberin (s.a.a) yolunu kesmek istediler.
Resûlullah (s.a.a) ve Müslümanlar Cuhfe denilen yere geldikleri zaman suları tükenmişti. Peygamberimiz (s.a.a) bazı kimseleri su bulmak üzere görevlendirdi. Fakat bunlar Kureyş'ten çekindikleri ve korktukları için su bulamadan geri döndüler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.a) Hz. Ali'yi çağırdı ve su bulmak üzere sucularla birlikte gönderdi. Hz. Ali yola çıktı "Harar" denilen yere kadar gitti. Kapları su doldurdu, sonra suyu Peygamber'e (s.a.a) getirdi. İçeri girince Peygamber (s.a.a) tekbir getirdi ve onun hakkında hayır duada bulundu.
Kureyşliler birkaç kere Halid b. Velid'in başında bulunduğu grupla Müslümanları taciz ettiler, onlara saldırıda bulundular. Fakat Ali (a.s) ve onun yanında bulunan bir grup Müslüman bu saldırıların tümünün önüne geçiyorlardı. Kureyş'in, saldınlarından bir sonuç almasına engel oluyorlardı. (Sîret'ul-Eimmet'il-İsna Aşer, el- Hasenî, 1/217 İbn-i İshaktan naklen).
Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir:
Hudeybiye antlaşmasının imzalandığı gün, müşriklerden bazı insanlar gelip Resûlullah'a (s.a.a) dediler ki: "Ey Muhammed! Oğullarımızdan, kardeşlerimizden ve kölelerimizden bazı insanlar Sana katılmışlar. Bunların din hakkında derin bir bilgileri de yoktur. Sadece mallarımıza ve eşyalarımıza bakmamak için kaçtılar. Onları bize geri ver." Resûlullah (s.a.a) buyurdu ki: "Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi onların din hakkında derin bilgileri yoksa, biz onlara öğretiriz." Peygamberimiz (s.a.a) buna ek olarak şunları söyledi: "Ey Kureyş topluluğu! Ya bu inatçı tutumunuzdan vazgeçersiniz ya da Allah, boyunlarınızı kılıçla vuracak birini üzerinize salar. Ki Allah onun kalbini imanla sınamıştır." Ebu Bekir, Ömer ve oradaki müşrikler dediler ki: "Bu adam kimdir ya Resûlallah?" Buyurdu ki: "O adam, ayakkabı dikendir." O sırada Peygamberimiz (s.a.a) ayakkabısını dikmesi için Ali'ye vermişti.
(Yenabi'ul-Mevedde, el- Kunduzi, 59; Kenz'ül-Ummal, 13/173; Fedail'ul-Hamse, Firuzabadî, 2/237).
İki taraf barış antlaşmasının maddeleri üzerinde görüş birliğine varınca, Resûlullah (s.a.a) Ali b. Ebu Tâlib'i çağırdı ve ona dedi ki: "Yaz, ey Ali! Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla..." Süheyl dedi ki: "Rahman mı? Allah'a yemin ederim ki, O'nun kim olduğunu bilmiyorum. Fakat şöyle yaz: Senin adınla Allah'ım..." Müslümanlar, "Allah'a yemin olsun, Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla ifadesinden başka bir şeyi yazmayız" dediler. Peygamberimiz (s.a.a), "Senin adınla Allah'ım diye yaz" buyurdu. "Bu Resûlullah Muhammed'in yaptığı antlaşmadır." Süheyl şöyle dedi: "Eğer Senin Resûlullah olduğunu bilseydik, Kâbe'yi ziyaret etmene engel olmaz, Seninle savaşmazdık. Bunun yerine, Abdullah oğlu Muhammed, diye yaz." Peygamberimiz (s.a.a), "Siz yalanlasanız da, Ben Allah'ın Resulüyüm" buyurdu. Sonra Hz. Ali'ye şöyle dedi: "Resûlullah ifadesini sil." Hz. Ali şöyle dedi: "Ya Resûlallah! Senin peygamberlik vasfını silmeye elim varmaz."