Ebu Muhammed el-Askerî babasından, İmam Câfer Sâdık (a.s.)'ın şöyle buyurduğunu naklediyor:
Avam halkın bir şahsı överek onun şahsiyeti ve yüceliği hakkında konuştuklarını duydum. Tanınmayacak bir şekilde onu yakından görmek ve şahsiyetinin ne derece olduğunu öğrenmek istedim.
Bir gün onu, etrafı avam halkla sarılmış olduğu bir halde gördüm. Ben de yüzümü kapatarak tanınmayacak bir şeklide bir köşede durup onun hareketlerini gözaltında bulundurdum.
O, halkı aldatıcı bir kılık ve kıyafette idi. Yavaş yavaş halktan ayrılarak bir yola koyuldu. Halk da kendi işleri peşince gittiler.
Ben de onun nereye gittiğini ve ne yaptığını öğrenmek için onun peşine takıldım. Çok geçmeksizin ekmek fırınına gitti.
Fırın sahibini dalgın ve gafil bir durumda görünce, iki ekmek çaldı ve onları elbisesinin altına saklayarak yoluna devam etti.
Ben onun bu işine şaşırdım. Kendi kendime dedim ki: "Fırıncıyla anlaşmış olabilir ve ihtimalle ekmeğin parasını önceden vermiş veya sonradan verebilir."
Oradan geçip nar satan bir manava ulaştı. Nar satan manavın önünde biraz durdu. Onun meşgul olduğunu görünce, iki tane nar alarak yoluna devam etti.
Benim şaşkınlığım oldukça çoğaldı. Yine kendi kendime dedim ki: "Onunla bir anlaşması olabilir. Ama neden hırsızlar gibi davranıyor? Onlar meşgul olduklarında onların mallarını götürüyor."
Böylece şaşkınlık içerisindeydim. Nihayet hasta bir adamla karşılaştı; ekmekleri ve narları ona vererek yoluna devam etti.
Peşince giderek ona ulaştım. Dedim ki: "Ey Allah'ın kulu! Senin medhini duymuştum ve seni yakından görmek istiyordum.
Ama bugün senden ilginç şeyler gördüm. Senin bu yaptıkların beni üzdü. Üzüntümün giderilmesi için senden soru sormak istiyorum."
Söz konusu şahıs: "Ne gördün?"
"Fırıncıdan iki adet ekmek ve manavdan ise iki tane nar çaldın."
"Sen kimsin?"
"Ademoğullarından ve Muhammed (s.a.v) ümmetindenim."
"Hangi ailedensin?"
"Peygamber
Ehl-i Beyt'inden."
"Hangi şehirdensin?"
"Medine şehrinden."
"Sen Câfer b. Muhammed misin?"
"Evet, ben Câfer b. Muhammed'im."
"Yazık ki, bu nesebî şerafetin sana hiçbir faydası olmamıştır. Zira, senin bu soruları sorman, baban ve dedenin ilim ve bilgisinden ve Kur'an'dan habersiz olduğunu göstermektedir. Kur'an'dan haberdar olsaydın, beni eleştirmez ve övülecek şeyi inkâr etmezdin!"
"O nedir?"
"Allah'ın Kitabı olan Kur'an'dır."
"Cahil olduğum şey nedir?"
"Allah'ın şu sözüdür: Kim (Allah'ın huzuruna) iyilikle gelirse, ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse, o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar."
Binaenaleyh, ben iki ekmek çaldım iki günah işledim ve iki nar çaldım yine iki günah işledim. Toplam dört günah işlemiş oldum.
Ama onları, Allah yolunda sadaka verdiğim için onların her birine karşılık on sevap kazandım. Toplam kırk sevap elde etmiş oldum. Dört günah kırk sevaptan azaltılmış olursa, geriye otuz altı sevap kalır. O halde, benim şimdi otuz altı sevabım vardır. İşte bundan dolayı, ilim ve bilgiden habersizsin diyorum."
"Annen yasında ağlasın! Kur'an'dan habersiz olan asıl sensin. Zira, Allah Telala buyuruyor ki: "Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder."
Sen ilk önce iki ekmek çaldın, iki günah işledin. İki tane de nar çaldın yine iki günah işledin. Toplam dört günah işlemiş oldun. Halkın malını onların izni olmadan başkalarına sadaka olarak verdin, sevap işlememenle birlikte dört günah daha işlemiş oldun.
Toplam sekiz günah işledin. Dört günahın karşısında kırk sevap kazanmış olmadın.
O adam inat ederek bu sözleri kabul etmedi ve ben onu kendi haline bırakıp gittim."
İmam Sâdık (a.s.) bu kıssayı dostlarına naklederken şöyle buyurdular: "Dinî meselelerde bu çeşit yanlış tefsir ve yorumlar, bir takım insanların, -hem kendilerinin ve hem de diğer kimselerin- sapmalarına yol açmaktadır." (Prof. Dr.
Haydar Baş, İmam Cafer eserinden)